GAZ BASA YALLAH

Baktım son denemede hızı beni kesmedi, yegane japon arkadasim Magna 250'nin uzerine monte ediverdim ev yapimi olasiliksizlik motorunu. Hem o da motor bu da motor diye de düşünmedim hesaplı kitaplı gittim bu kez. Onun üzerindeyken sürekli olasılıkları gözden geçiren halimden yola çıktım. Çaktın?

Sabah olmuş uyanmışım. Dün gece bulduğum tüm geç yatma sebepleri artık birer avuç küle dönmüş. İş, güç, sorumluluk ise inadına taş, inadına kaya. Zamanı bir yana bırak, saat almış başını gitmiş... Son bir gayretle at arabalarının peşine takılan veletler gibi atlamak suretiyle ucuna takılıyorum zamanın. Ama eylemsizlik söz konusu ya, ben hızımı ayarlayana kadar ileri geri gidiyorum içinde, bir ölen dedem bir doğmamış çocuğum göz kırpıp baş eğerek giriyorlar zihin dehlizime. Neyse, akan zamanın üzerinde ağırlığımı bacaklarıma eşit olarak dağıtarak dengemi buluyorum. Buluyorum bulmasına da uyanamadım ki hala. Her sabah bıkmadan usanmadan yeniden tanıştığım gerçeklik, -gerçek hayatım- gözümü açmamla birlikte, "böyle olmak zorundaymış" gibi kibirli bir havaya bürünüyor hemen. Tafrasına soktuğum. Uğraşmayacağım, öyle kabul ettim ben onu. "En hakiki gerçek sensin kralı gelse tanımam" diyince yumuşayıveriyor. Başlıyoruz güne. Avanak bilmiyor ki motor benim içimde.
Atlıyorum basıyorum gaza, ben hızlandıkça olasılıklar uçuşup kaçışıyor, gerçeklik tekerime havlayan aylak köpekler gibi peşimde. Artık ben dursam da gün akıyor içime.
O arıyor,
bu geliyor,
biri ölüyor,
unuttuğum biri geliyor aklıma,
unutmak istediğimi anıyorum,
hep aklımdaki birini unutuyorum.
Hani yaşamak gerek ya, o hesap akıyoruz işte beraber.
Sonra bir şey oluyor. Bir ses geliyor, yoldan hiç bilmediğim biri geçiyor, bir ağırlaşıyor her şey, bir kaçıp gitme isteği gelip yerleşiyor. Ağırlığım artıyor, yere batıyor ayaklarım. Bakıyorum, yere nasıl sağlam basılır görüyorum. Kaldırıp atıyorum.
Sonra biri geliyor, biri arıyor, aramamaktan yorulduğum birini arıyorum. İş geliyor iş. Yapıyorum.
Savsaklamıyor muyum?
Yarını düşünüyorum bazen, bir madik atıyorum, yarına bir plan kuruyorum.
Düne ne olmuştu yahu?
Akşam oluyor ufaktan.
Motor rolantide, insanlar birbirini arıyor. Ucundan takılıp kayıyorum. Bu böyle ne kadar sürüyor bilmiyorum. Kendime geldiğimde hep çok geri düşmüş oluyorum. Bu zigzaglar ve inçıklar olmasa diyorum, hepten yavan olacakmış hayat.

Veyahut ben başka türlü yaşamak bilmiyorum.

GORZEB'IN TUYLERI

Sevgili günlük;

Bu gün inanıyorum ki semi-automatic simulated infinite improbablity drive emulatorunu calıştırmayı başardık. Bu cihaz yalnızca çok kısıtlı bir mekanda çok kisa süren bir olasılıksızlık alanı oluşturabildiği için ilk başlarda işe yaramaz gibi görünüyordu. Ancak R.E.M konumundaki bir rüyada zamanı bükebileceğimizi öneren teoriyi entegre ederek oldukça tatminkar bir çıktı oranı elde ettik.

Motor çalıştıktan sonra hafif bir görüntü bulanmasının ardından bulunduğumuz an ve mekan biçim değiştirip "dün gece bu gece evvelsi gece" konumuna, ardından da "eniştem beni niye öptü" mevsimine girdi. Vardigi noktada sabitlenmekte olan olasılıksızlık seviyesi kararlı bir frekansa gelince kendimi yine aynı yerde aynı biçimde otururken buldum. Bir fark, ben dahil etrafimdaki her şeyin aynı maddeden yapılmış olmasıydı. Aynı zamanda her şeyden sürekliliği olan, birbirinden farklı ama uyumlu bir müzik yayılıyordu. Önümde duran n sayıdaki boyutta görüntü verebilen televizyonu biraz izleyince aslinda buranın ne kadar aykırı bir düzey olduğunu da anlamış oldum:

İsmi Gorzeb olan bu gezegen, benim türumden daha zeki oldugu varsayilan bir yaşam formunun yönetimindeydi ve ilginç uygulamalari vardı. Örneğin bu zeki yaşam formu kendisine keyif veren bir hayvan tüyünü göbeğine sürtüyor ve yayılan titreşimler burnuna bizim salatalık kokusu olarak bildiğimiz kokuyu salıyordu. Bu kokunun cazibesiyle bagimlilik gelistiren zavallilar, gezegen yönetiminin denetiminde satılan bu tuyleri paket paket tüketiyor üstelik tuy surtturme yıllık abonelik vergisinin de maaşlarından kesilmesini peşinen kabul etmiş sayılıyorlardı. Ne ki bir başka tüyün yaydığı dağ esintisi kokusunu koklamak yasaklanmıştı. Salatalık kokusu yayan tüy, çıkarttığı titreşimler kullananlara ve çevresindekilere köpeklerin kovaladığı rüyalar gördürdüğü için her yerde yasaklanıyordu. Dağ esintili tüy ise geçtiğimiz binyılda tamamen politik ve ekonomik sebeplerle yasaklanırken abonelik formuna şu evrensel bağlayıcı bölüm eklenmişti:

"dağ esintili tüyü hiç bir şekilde yanımda taşımayacağıma; umuma açık mekanlarda ve kendime ait hanede göbeğime sürtmeyeceğime en yüksek sadakat duygularımla ve bir bitkiymişimcesine sizi temin ederim. Bu teminatın salatalık kokulu tüyü satın almama hiç bir şekilde engel teşkil etmeyeceğini ancak satın aldığım bu tüyleri kullanabilme izninin gezegen yönetiminde saklı olduğunu da pesinen ulu kadim fosiller adına kabul ederim."
...

Motoru geri vitese takıp şimdiki koordinatlara geri döndüm. Sanırım olasılıksızlık aralıgını biraz arttırmak gerekiyor.