İnsan ruhunu kutsallığıyla pırıl pırıl parlatan bir şey aşk. En az savaşlar kadar kutsal. Nasıl savaşmak için bulunan herhangi bir sebep şehitliğin yüksek tahtına oturtuyorsa ruhlarımızı, aşkın kutsallığı da onun uğruna, en azından para harcamayı makul kılabiliyor. Biz şimdilik kötü olan savaşı boşverip hoş olan aşka dönelim. Herkes hemfikirdir, aşk için her şeyi yapmayı göze alabilmeliyiz, hadi her şeyi yapmaktan geçtim bir hediye de mi almaz insan?
Böyle ani bir "amaçlı mantık kırılmasıyla" karşı karşıya kalıyoruz her şubat ayında. Bir ilişkisi olanlar bununla uğraşırken aşık olamayan, aşkı bulamayan, aşkı yitirmiş olanlar da düşünüyor;
'O' kim?
'O' Nerede?
'O'nu nasıl bulurum?
Cevap hem kolay, hem zor...
Dünya nüfusunu örneklem alarak bir varsayıma girişmek çok mantıklı değil aslında ama, geniş bakmakta fayda var. Dünyadaki 6.6 milyar insan içinde biriz, dolayısıyla her konu gibi aşk mevzu bahis olunca da karşımıza o kadar çok olasılık çıkıyor ki, ne zaman ne olacağını kestirmek mümkün değil gibi. Ne zaman kiminle karşılaşıp ne yaşayacağımız tamamen olasılıklara bağlı gibi görünüyor. Oysa hiç öyle değil. Her şeyin bir yere kadar olma prensibi uyarınca, dünyada aşık olabileceğimiz ne kadar çok insan olursa onlarla bir şey yaşama ihtimalimiz de o derece düşecektir çünkü zorlasan zorlasan en fazla 3-4 kişiyle aynı anda bir ilişki yürütebilirsin ondan da pek bi keyif alacağını zannetmem. E geri kalan milyarlarca insana da yazık oluyor tabii. Yani aramakla da bulunacak gibi görünmüyor. O yüzden diyorum ki "Madem aşıksın neden para harcamıyorsun oğlum?!" yaklaşımıyla aşkın kutsanmışlığını cebine atanlara çalım atmak adına -hediyenizi değil- bu taleplere pirim vermeyecek aşkınızı evde kendiniz yapın.
Peki ne yapmalı? Öncelikle olasılıkları daraltmak gerek, kişisel tutumlar, kafamızda yarattığımız ilişki şablonu, maddi ve sosyal konumumuz ard arda sıralandığında oldukça iyi bir eleme yapmış oluruz. Mesela televizyonda dizilerde gördüğümüz dergilerin kapaklarında estetiksiz kalan yerleri de fotoshopla düzeltilen dilberleri ve onları öyle giydirip besleyen erkekleri bir kenara bırakın, herkes öyle olsaydı kim okuyup izleyip onlar gibi olmaya çalışacaktı?
Neyse, medyanın dayattığı kadın erkek rollerini ve ilişki modelini olabildiğince geride tutarak bir ilişkiden beklediğimiz gerçek faydaya dönelim. Sevgi verme, sevilme, kendini güvende hissetme, sahiplenme, sahip olunma, takdir edilme, yalnızlıktan kurtulma, önemli hissetme, korunma, koruma, bir amaç edinme, bir araç edinme, geleceğe dair bir plan, ilerlemek için bir neden, yeniden başlamak için, artık bu son demek için bir kıstas. Velhasılı daha uzayıp giden kimi herkesçe benimsenen kimi ise kötü kaka sayılan bir sürü ihtiyacı doyurmaya çalışır aşk. İçtenlik esas alınırsa, bence aşkın neyi doyurduğu pek de önemli değildir, samimi olan her yaklaşım karşılığını bulduğu sürece kendi ahlakını yaratır. "Alan razı veren razı" mottosu cuk oturur buraya.
Bu ikinci daraltmadan sonra milyarlarca olasılıktan bir anda kendimize indirgenmemiz bir bulantı yaratmış olabilir, zararı yok geçicidir. Ev yapımı aşkımız neredeyse yaşanmaya hazır. Yalnızca bir şey eksik, aşkın yokluğunda içinde kendini taşıyabilecek bir beden ve ona uygun bir duruş. Tek başına kendini var eden ve çoğaldığında nasıl coşuyorsa tek başına kaldığında da yıkılmayan bir gövde.
Karşılığı bulunmadan oluşan, bazen kendimizde yalnız yaşadığımız bir aşk bu, yerine düşen bir yapboz parçası gibi biri gelip oraya yerleşene kadar.
1 yorum:
you have stolen my photo!
it is protected by law, so you'd better delete it from here.
Yorum Gönder