UHU

Nefes al.

Tut.

Köpek ruhu, insan ruhu. İnsan bedeni, köpek bedeni. İnsan aklı, köpek aklı. İnsan yavrusu, köpek yavrusu. Köpek kavgası, insan kavgası. İnsan algısı köpek algısı. İnsan açlığı, köpek açlığı. Köpek bakması, insan bakması. İnsanın ısırması. Köpek tanrısı. İnsan baskısı. Köpek tasması. İnsan asması. Köpek kusması, insan sevmesi, köpek gezmesi.

Köpek aşkı, insan aşkı. insan sevişmesi, köpek sikişmesi. Köpek doğurması, insan ölmesi. İnsan öldürmesi.

Ver.

VALENTINE BİZİ SHOPPINGE GÖTÜR (ya da aşka ikinci aranıyor)

İnsan ruhunu kutsallığıyla pırıl pırıl parlatan bir şey aşk. En az savaşlar kadar kutsal. Nasıl savaşmak için bulunan herhangi bir sebep şehitliğin yüksek tahtına oturtuyorsa ruhlarımızı, aşkın kutsallığı da onun uğruna, en azından para harcamayı makul kılabiliyor. Biz şimdilik kötü olan savaşı boşverip hoş olan aşka dönelim. Herkes hemfikirdir, aşk için her şeyi yapmayı göze alabilmeliyiz, hadi her şeyi yapmaktan geçtim bir hediye de mi almaz insan?

Böyle ani bir "amaçlı mantık kırılmasıyla" karşı karşıya kalıyoruz her şubat ayında. Bir ilişkisi olanlar bununla uğraşırken aşık olamayan, aşkı bulamayan, aşkı yitirmiş olanlar da düşünüyor;
'O' kim?
'O' Nerede?
'O'nu nasıl bulurum?

Cevap hem kolay, hem zor...

Dünya nüfusunu örneklem alarak bir varsayıma girişmek çok mantıklı değil aslında ama, geniş bakmakta fayda var. Dünyadaki 6.6 milyar insan içinde biriz, dolayısıyla her konu gibi aşk mevzu bahis olunca da karşımıza o kadar çok olasılık çıkıyor ki, ne zaman ne olacağını kestirmek mümkün değil gibi. Ne zaman kiminle karşılaşıp ne yaşayacağımız tamamen olasılıklara bağlı gibi görünüyor. Oysa hiç öyle değil. Her şeyin bir yere kadar olma prensibi uyarınca, dünyada aşık olabileceğimiz ne kadar çok insan olursa onlarla bir şey yaşama ihtimalimiz de o derece düşecektir çünkü zorlasan zorlasan en fazla 3-4 kişiyle aynı anda bir ilişki yürütebilirsin ondan da pek bi keyif alacağını zannetmem. E geri kalan milyarlarca insana da yazık oluyor tabii. Yani aramakla da bulunacak gibi görünmüyor. O yüzden diyorum ki "Madem aşıksın neden para harcamıyorsun oğlum?!" yaklaşımıyla aşkın kutsanmışlığını cebine atanlara çalım atmak adına -hediyenizi değil- bu taleplere pirim vermeyecek aşkınızı evde kendiniz yapın.

Peki ne yapmalı? Öncelikle olasılıkları daraltmak gerek, kişisel tutumlar, kafamızda yarattığımız ilişki şablonu, maddi ve sosyal konumumuz ard arda sıralandığında oldukça iyi bir eleme yapmış oluruz. Mesela televizyonda dizilerde gördüğümüz dergilerin kapaklarında estetiksiz kalan yerleri de fotoshopla düzeltilen dilberleri ve onları öyle giydirip besleyen erkekleri bir kenara bırakın, herkes öyle olsaydı kim okuyup izleyip onlar gibi olmaya çalışacaktı?
Neyse, medyanın dayattığı kadın erkek rollerini ve ilişki modelini olabildiğince geride tutarak bir ilişkiden beklediğimiz gerçek faydaya dönelim. Sevgi verme, sevilme, kendini güvende hissetme, sahiplenme, sahip olunma, takdir edilme, yalnızlıktan kurtulma, önemli hissetme, korunma, koruma, bir amaç edinme, bir araç edinme, geleceğe dair bir plan, ilerlemek için bir neden, yeniden başlamak için, artık bu son demek için bir kıstas. Velhasılı daha uzayıp giden kimi herkesçe benimsenen kimi ise kötü kaka sayılan bir sürü ihtiyacı doyurmaya çalışır aşk. İçtenlik esas alınırsa, bence aşkın neyi doyurduğu pek de önemli değildir, samimi olan her yaklaşım karşılığını bulduğu sürece kendi ahlakını yaratır. "Alan razı veren razı" mottosu cuk oturur buraya.
Bu ikinci daraltmadan sonra milyarlarca olasılıktan bir anda kendimize indirgenmemiz bir bulantı yaratmış olabilir, zararı yok geçicidir. Ev yapımı aşkımız neredeyse yaşanmaya hazır. Yalnızca bir şey eksik, aşkın yokluğunda içinde kendini taşıyabilecek bir beden ve ona uygun bir duruş. Tek başına kendini var eden ve çoğaldığında nasıl coşuyorsa tek başına kaldığında da yıkılmayan bir gövde.
Karşılığı bulunmadan oluşan, bazen kendimizde yalnız yaşadığımız bir aşk bu, yerine düşen bir yapboz parçası gibi biri gelip oraya yerleşene kadar.

ATEŞ TERBİYECİSİNDEN ŞÖMİNE ÖĞRETİSİ

- dumanın ağırlığı var mıdır?
- vardır herhalde.
- bak şimdi, cıgarayı tartarsın, yakarsın, çeke çeke içersin, külleri tartarsın, aynı mıdır?
- değildir,
- nereye gitti aradaki?
- duman oldu.
- yaa...

...

- o zaman ateşin de ağırlığı vardır.
- ???
- ateş de çıkıyor onun da vardır ağırlığı.
- şimdi konuşucam ama çok ağır olacak.

"vakit hızla ilerliyor gece yarılarına yaklaşıyoruz
ayrılık masanın üstündeydi kahve bardağınla limonatamın arasında
onu oraya sen koydun
bir tas kuyunun dibindeki suydu
bakıyorum eğilip
bir koca kişi gülümsüyor bir buluta belli belirsiz
sesleniyorum
seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları
ayrılık masanın üstündeydi cigara paketinde
gözlüklü bir garson getirdi onu ama sen ısmarladın
kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senin
sigaranın ucunda senin
ve hoşça kal demeğe hazır olan avucunda
ayrılık masanın üstündeydi dirseğini dayadığın yerdeydi
aklından geçenlerdeydi ayrılık
benden gizlediklerinde gizlemediklerinde
ayrılık rahatlığındaydı senin
senin güvenindeydi bana
büyük korkundaydı ayrılık
birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın
oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin
ayrılık bunu fark etmeyişindeydi senin
ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden ağırlığı yoktu tüy gibiydi
diyemem tüyün de ağırlığı var ayrılığın ağırlığı yoktu
ama kendisi vardı"

(saman sarısı - nazım hikmet)


velidir...

UYAN ARTIK

Sabah uyansam
bir tek kendimi bilerek
bir başka gerçekliğe.
ne kadar sürer özlemim
geceki düşlemime?

KAFATASIM

Ellerimin arasında başım, düşünüyorum.
Ellerimi düşünürken başım,
Aklında kafatasım.

Düşünmeyi unutup beynimi mıncıklıyorum.

Düşüncelerime şekil veriyor ellerim, sanırım unutuyorum.
Düşünmek miydi, yoksa ellemek mi maksadım?

Ama şimdi tutuyorum,
sıkıyorum,
kavrıyorum
ve
bunu başka bir güzel kafaya daha yapmak istiyorum.