HİÇ YOKTAN KÖTÜDÜR PİŞMANLIK

Pişmanlık üzer insanı.
Hayat uzar,
Acı, ince bir iz bırakarak sürüklenir ardından.
Yapılan her iyilik zamanla karşılığını kaybeder.
Sürünsen de -annen değildir- beklemez seni hayat.

Dibi kendine varan bir kuyudur pişmanlık.
Her kaybeden bir şans daha ister.
Hak doğal sanrısıdır ütülenin.
Hukuk bozar insanı,
Adalet müzmin noksan.

Pişmanlık bir derin pusudur,
Kendine kurar, kendini vurur insan.

Olanı bilmez olmayan.
Bilmeyeni bozmaz varolmak.

Aydınlık dipli derin bir kuyudur pişmanlık.
Aydınlık olsa da kuyudur.

İnsan ipsiz bir kovadır.
Asıl "boşken ağırdır hayat".
girne/mirne 07/08

BOSLUKLAR

"Sence, nereye gidebilir?"
Kadın gökyüzüne bakmıştı uzun uzun; muhtarın sorusunu Tanrı'ya aktarmıştı sanki, yanıt alamamıştı, ya da yanıt verilmişti verilmesine de o işitememişti. Bu sırada, muhtar, kadının bakışlarında öylesine derin bir boşluk görmüştü bir an ve sonraki yıllarda, sık sık anımsamıştı bu bakışları; her kadının gözünde bir erkeğin kaybolup gideceği boşluk bulunduğuna inamıştı. Hatta memeleri elma yarımı kadar kabarmış kabarmamış bütün kızların gözlerine dikkatle bakmıştı o boşluk doğuştan mı geliyor diye.
Hasan Ali Toptaş - Gölgesizler

Tarihsel olarak, uzaklık söylemini Kadın gerçekleştirir: Kadın oturgan, Erkek avcı, yolcudur; Kadın sadıktır (bekler), Erkek hovardadır (gezer, tavlar). Uzaklığa biçim veren, onun düşlemini gerçekleştiren Kadın'dır, çünkü buna zamanı vardır; örgü örüp şarkı söyler; iplik eğiren kadınların şarkıları hem kımıltısızlığı (çıkrığın mırıltısı), hem uzaklığı söyler (uzakta, yolculuğun uyumları, denizin dalgaları, nal sesleri). Bunun sonucu olarak, ötekinin uzaklığından sözeden her erkekte, dişillik beliriverir: bekleyen ve bunun acısını çeken bu adam mucizemsi bir biçimde dişileşmiştir. Bir erkek cins değiştirdiği için değil, aşık olduğu için dişileşir (Söylen ve ütopya: geçmiş, içlerinde dişilik bulunan öznelerindi, gelecek de onların olacaktır).
Roland Barthes - Bir Aşk Söyleminden Parçalar

SUSKUNLAR

İhsan Oktay Anar, "Puslu Kıtalar Atlası"ndan bu yana nereye gitse hiç sormadan peşinden gidebileceğim bir yazar: Bir yandan onun çizdiği yollarda kaybolmayı, öte yandan da gidebilceği yerleri sevdiğim için...
Kelimelerle döşediği yollardan tıpır tıpır geçerken omuzlarım eski zaman insanlarına her değdiğinde, zamanın ve mekanın o noktasında yaşamamış olduğuma üzülmeye başlıyorum. Son anda toparlıyorum kendimi, burada, şimdi Anar ile aynı uzamda varolmak çok daha keyifli.
Satırlarının arasında gizli binlerce hazineden bir iki tanesinin parıltısını bulmak, düşüncelerimin gittiği yoldan akan bir benzerlik yakalamak bütün her şeye karşı olan direncimi arttırıyor.
İyi ki varsın usta.


"Başlangıçta sukut var idi. Ve her yer karanlık idi. Ve Yaradan Yegah makamında terennüm eyledi. Ve bu ışıltılı nağme ile etraf nur oldu. Ve nağme boşlukta yankılanıp geri döndü. Ve Yaradan, bu Yegah nağmenin güzel olduğunu gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, birinci gün.

Ve Yaradan Dügah makamında terennüm etti. Ve suların ortasında bir azim kubbe peydah oldu. Ve kubbe ta arşa kadar yükseldi. Ve nağme, işte bu kubbede yankılanıp geri döndü. Ve Yaradan bu Dügah nağmenin güzel olduğunu gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, ikinci gün.

Ve Yaradan Segah makaminda terennüm etti. Nağme çöllerde ve enginlerde yankılanıp geri göndü. Ve Yaradan bu Segah nağmenin güzel olduğunu gördü. Ve terennüme devam etti. Nağme ile mest olan toprak, ot, ve tohum veren sebze ve meyve veren ağaçlar hasıl etti. Ve akşam oldu ve sabah oldu, üçüncü gün.

Ve Yaradan Çargah makamında terennüm etti. Ve bu nağme vecde gelip ışıl ışıl ışıldayan yıldızların ve kendisiyle, Yaradan'ın hem Gündüz'e hakim olduğu Güneş ve hem de geceye hakim olduğu Kamer'in bulunduğu göklerde yankılanıp geri döndü. Ve Yaradan bu Çargah nağmenin güzel olduğunu gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, dördüncü gün.

Ve Yaradan Pençgah makaminda terennüm etti. Ve bu nağme, envai çeşit deniz canavarlarıyla ve türlü türlü canlı mahlukatla kaynayan deniz dibinde ve çeşit çeşit kanatlı kuşla dolu semada yankılanıp geri döndü. Ve Yaradan bu Pençgah nağmenin güzel olduğunu gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, beşinci gün.

Ve Yaradan Şeşgah makamında terennüm etti ve gelecek olan yankıya kulak kabarttı. Ancak bu kez, nağme yankılanmadı. Bununla birlikte Yaradan baktı ki, uzaklarda bir yerden aynı makamda bir avaz gelir, hemen tanıdı: Cins cins canlı mahlukatın ve yürüyenlerin ve sürünenlerin ve denizdeki balıkların, göklerdeki kuşların ve her şeyin hakimi ilan edip mübarek kıldığı İnsan'ın sesiydi bu. Yaradan bu sesin pek o kadar çirkin olmadığını gördü. Ve akşam oldu ve sabah oldu, altıncı gün.

Ve Yaradan Heftgah makamında es eyleyip sustu. Çünkü sesini Yer ile Gök arasındakilere işte böyle duyurmuştu. Ve Yaradan, yedinci günü mübarek kılıp takdis eyledi ve dinlendi."
SUSKUNLAR (s.137-139)

SUS

Pek ummadan bekliyordum, geldi işte. Ağrısı sızısıyla da olsa keyiften kaçınmayan, bir zaman önce gömdüğüm kendim. Elini uzatıp, enseme asılarak çekti kendini yukarı ve kulağıma dedi ki; "Omuz omuzayız artık, altlı üstlü değil. Gücün bana yetmez, yaşamını devralıyorum. Sus ve keyfini çıkar."











“Ben Hiç kimseyim! Sen kimsin?
Sen de mi—-Hiç kimsesin?
Bir çift ettik desene!
Söyleme! İlân ederler—-bilirsin!

Ne sıkıcı—-birisi—-olmak!
Ne sıradan—-bir Kurbağa gibi—-
Adını söylemek—-bütün Haziran boyunca—-
Sana hayran bir Bataklığa!”
Emily Dickinson

TEPETAKLA

"Heard about the guy who fell off a skyscraper? On his way down past each floor, he kept saying to reassure himself: "Jusqu'ici, tout va bien. Jusqu'ici, tout va bien..." So far so good... so far so good... so far so good.

How you fall doesn't matter. It's how you land!"




- Le Haine

GAMMAZ DİZLER*

Uyuyordum uyandım. Karanlık koyu. Masada bir kavanoz. Kapağını açıp göğsüme dayadım. Gözlerimle ıkınıp içine boşaldım. Kapağını sıktım. Kaldırıp rafa koydum. Oldukça hafifledim. Ruhum ağırmış meğer. "Ağırlıktan da beter", dedi dostum dizlerim, "artık hantallaşmıştı, en iyisini sen yaptın". Oracıkta kıvrılıp tekrar uykuya daldım. Karanlıktan da koyu, boşluktan da karanlık.

Uyuyordum uyandım. Bir şey canımı sıkmış. Gülerek, ağlayarak, hüzünlü ve neşeli uyanmaya alışkınım. Ama uyurken sıkıldığım vaki değildi daha. Sıkılmama imkan yok, ruhum kavanozda kapalı. Dizlerimi dinledim: "Git de bir bak sen şuna, ruhun oyun oynamış ağırlığı burada". Kalktım rafa uzandım, kavanozun içinde sadece sevdiklerim.

Ruhumu çimdikledim, bir kahkaha patlattı, ne sinsiymiş meğer, beni kavanoza kapattı.


*Poe abiye göz kırparaktan. (gammaz yürek)

HEPSİ BASİTÇE

Kafamı karıştırma, orası çöplük gibi. Her şey atılmış, eski, unutulmuş. Karıştırır kafanı. Kargaşaya yol açıyorum, o batırdı o çıkarır belki beni. Hepsi harmanlanıp bir hiç olur, hiçlik varlığın nesnesi.

Basitçe konuşalım, cümleler kısa kısa, bir ritmini tuttursam akıcam vura vura. Belki haklıdır kafa, hepsi basit olmalı:
ev

öfke
ilişki
sevgi
ayrılık
elveda
merhaba.

İĞNE

Aşık olmak; havadan, görünmez baloncuklar yapıp yukarı salarken, birlikte izleyip keyiflenmektir. Sonra bazen (mutlaka?), yukarı dönük gülümseyen suratlardan biri donuklaşır. Görünmez balonlar hiç görünmez olur. Artık ne kadar süre yarım bir gülümseme taşıyacağını merak ederek başın önde yürümeye başlarsın.

Bir başka yolu daha vardır bunun, görünmez baloncuklarını baştan beri kendin yapar, kendin bakarsın. Gösterip birlikte bakacağın biri gelirse keyif artar, gidince olduğun gibi devam edersin.

Ne derdi Rıdvan Kaptan?
"Benim yalnızlığım bir limana girince başlar, açıkta kendi unsurlarım arasındayım."
( Yalnızlar Rıhtımı -1959)

YOLDA GÖRÜLEN ÖLÜLER

  • 3 baykuş
  • 5 kedi
  • 2 köpek
  • 1 tilki
  • 1 kartal
R.I.P

UZUN ZAMAN SONRA

  • 322 km yol,

  • Güneşin denize batışına, tanıklık,


  • Ateş yakan bir arkadaşın sıcaklığı,


  • ve sonsuzluğa karışıp, yıldızların altında uyumanın keyfi.

Mekan: Easy Rider Halk Plajı

ISLERI DUSLER ISLER DUSLERI ISLER

GÜZEL'E

Dün gece senin küçücük elinle yalnız yattık

Yalnız senin küçücük elinle yalnızlık

Kandilli ilkokulu kadar kalabalık

Zilleri çaldığında düşlerinin

Sınıfların kapıları ardına kadar açık

Gökyüzünün, denizin, toprağın, hayalle, emeğin

Haklı sınıfları

Belki de baskın korkusuyla vefasız, akıntıya atılan

Kitaplar varya onlardan

Öğrenmiş Marx'ı, gümüş balıkları

Ve belki de onun için o kadar,

O kadar aydınlık ortalık...

Sen ki çicekleri toplamayan güzelim

Çicekleri sulayan çocuk

Ve ben ki buruk ve kavruk

Bir ihtiyar adamım artık

Öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok

Ve anladım, anladım ki bir daha

Düşünde bile göremez işler

Düşlerin gördüğü işleri


Can YÜCEL

DUSUNCE ISRAFI

Tanıyıp sevmediğim insanlardan
daha çoktur tanıyıp sevebileceklerim.
Ama,
Tanıyıp sevmediklerimi tanıyorum,
sevebileceklerimi degil.

Sevdiklerim, hep daha güzel ve daha çoklar,
Sevebileceklerimden.

BANA CEVAP VERME

Insanlar Tanrı kurar, planlar güler.