DIŞ SES

"Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz."
Özdemir ASAF

Yakıtı “istemek” olan bir cihaz gibiyim. Daha doğrusu 'gibiydim' -herkes gibi. Benim de büyük küçük, sayısız isteklerim vardı; karşılanan ya da karşılanmayan ama beni hep ileri iten istekler. Yapmak için çaba sarfettiklerim, oturup olmasını beklediklerim, olmayınca kızdıklarım, olunca hayal kırıklığına uğradıklarım... Herkes gibi işte.
Pencerenin kıyısında karanlıkta oturuyorum. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyor ve bu beni hiç rahatsız etmiyor. Bakmak, görmek ve düşünmek yetiyor uzun süredir. Bir de daha fazla bakıp, görüp, düşünebilmek için gezmek. Bir nevi kalıcı turistlik hali. “Neyse.” diyerek toparlanıyorum. Uzun süredir konuşmadığımdan olacak, -sabah resepsiyondaki adama “Bir oda lütfen, sokağa baksın.” demiştim- sesim bir garip çıkıyor. Kalkıp pencereyi açıyorum. Benimle birlikte dışarı akan perde şehrin ağır havasında salınmaya başlıyor. Dışarıdan derin bir nefes alıyorum. Milyonlarca insanın yarattığı ses ve kokuyu taşıyor hava. Buraya hayat veren de bu, onların istek ve çabaları. Bu sayede burada hayat gerçekten akıyor. Binlerce yıldır güneş bir görünüp bir kaybolurken hep olduğu gibi. Hep aynı, fakat hep farklı. Kendimi bu kadar yabancı hissetme hazzını, bunu seyretmekten başka hiç bir şey vermiyor.
Bu haz uğruna, diğerleriyle oynamak yerine kenardan izlemeyi seçtiğim şu hayatın ufacık bir parçası, şimdi karşımdaki pencerede oynuyor. Gayet sade döşenmiş bir oda bu. İçinden taşan aydınlık renkleriyle karanlığı dışarı hapsediyor. Bana farklı açılardan bakan üç penceresi var. Soldaki açık pencerede uçuşan tül ve odanın içinde gezinen kızıl kadın dışarıdaki ses ve harekete uygun bir ritimde deviniyor. Oysa ben penceremi açmadan önce, soldaki köşede çıplak ayaklarını görüyordum. Sakin sakin oturuyordu. Şimdi tam karşımda duruyor. Arkası dönük. Saçlarının ıslak uçları çıplak sırtına dağılmış. Bir eliyle göğsünde birleştirdiği havlusunu tutarak eğilmiş, çekmeceleri karıştırıyor. Böyle hararetle bir şeyler aradığına göre onun da istediği bir şey var. Çünkü her hareket manalıdır.
Ne demişti manasızlıktan yakındığım dostum? “Bunları sen yaratmıştın, şimdi yine sen yıkıyorsun, üzerine etiketlenmiş bir manası yok yaşamın, okuyamıyorsun diye üzülme.” Sonra da eklemişti “ama sen oraya istediğini yazabilirsin.” İşte bunu beynimde döndürüp her şeyi yerli yerine koyunca, 'cihaza' gitgide daha az 'yakıt' koymaya başlamıştım. Hayatın koca bir şablon olduğunu farketmek son rahatsızlıklarımı da gidermişti. O zamandan beri rahatım. Yapmaktan zevk almadığım şeyleri tek tek gözden geçirip aslında çoğu alışkanlığın değişebildiğini gördükten sonra da durup yalnızca izlemeye başlamıştım.
Kızıl saçlı kadını gecenin penceresinde seyrederken ona hayat hikayeleri uyduruyorum. Hatta keyfini çıkarmak için bazen kendimi de katarak. Birazdan elinde bir fırçayla pencereye yaklaşıp saçını taramaya koyuluyor. Bakışları dümdüz dışarıda, gözleri dalarken elleri devam ediyor. Düşüncesine giriyorum: “Ahlak mıdır insanı hayvanlardan ayıran? Hiç sanmıyorum, olsa olsa ahlaksızlıktır. İyi yunuslar - kötü yunuslar diye bir kavram yokken insanlar için bunun anlamlı olması herhalde yeterli kesinlikte bir kanıttır. Zaten erkekleri tarafından saygı görmeyen dişi yunusların olduğu ütopik bir hikayede yaşamıyor muyuz?”
Düşünceleri beni şaşırtıyor, bunları dinlemek isterdim. Ama o, düşünmeyi ve fırçasını bırakıp sağda kayboluyor. Sonra bir an elini görüyorum, üzerindeki pembe havluyu karşıdaki yatağa fırlatıyor. Vücudunun pencereye düşen renkli gölgesinden giyinmeye başladığını anlıyorum. Dışarı çıkacak olmalı. Kolunda küçük bir çantayla, üzerindekileri çekiştirip düzelterek yeniden beliriyor.
Yasladığım pervazdan başımı ayırıp doğrulurken, o tülü içeri alıp penceresini kapatıyor. Bir an bana baktığını hayal ediyorum. Arkasını dönüp odadan çıkarken ışık sönüyor. Karşımda kalan koca karanlık bana hiç haz vermiyor.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

ve tek dogru anliyoruz ki; yalnizligin omur boyu olusudur..

humit dedi ki...

And it can only get better. : )

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

İçimizden hiç bir şey yapmak gelmemesi ve bunun bizi hiç ama hiç rahatsız etmemesi görmeye ve anlamaya en açık zamanımızmış gibi gelir bana. Herhangi bir eylemde bulunmadan sadece izleyerek dünyayı, hayatı ve bir insan üzerinden olan biteni anlayabilmenin tek yolu gibi...Çok güzeldi...

S dedi ki...

bazen zaman akip giderken durmak da.. karanlik da huzur verir bana..
ama sadece bazen..
onun disinda rahatsiz edici..