ALGILAYAMAZSAN ALGILARLAR GÜLÜM


"Kanıtı Olmayan Gerçekler" 2007 Mayısında NTV yayınlarından çıktı. Bir takım -zekası mı yoksa görüşleri mi, ya da ikisi birden mi ileri olan- abi/abla'ların beyin karincalanmalarından oluşmuş bir kitap. Dün akşam Toygun Orbay'ın yazdığı Yirmibironbes Treni adlı hayli varoluşçu oyunu son kez oynamaya giderken bu kitabi okuyordum.

Matematikçi, bilgisayar bilimcisi, siberpunk öncüsü ve romancı Rudy Rucker'in (büyük-büyük-büyük dedesi Hegel oluyor) yazısında geçen bir söz varoluşçu düşünce ile yaşadığımız evreni açıklamak için kullanılan diğer yolların ne kadar örtüştüğünü gösterdi bana.
"Farklı bir "Çok sayıda Evren" teorisi önermek istiyorum. Muhtemel her evrenin varolduğunu söylemek yerine, "roman taslakları" örneğine benzer şekilde, bir muhtemel evrenler dizisi olduğunu düşünüyorum. Bizler, evrenin taslak versiyonlarından birinde yaşıyoruz ve nihai versiyon diye bir şey de yok. Tashih ise hiç bitmiyor.
Bunun zaman zaman farkina varmak mümkün. Özellikle de şöyle bir sakinleşip, her şeyi adlandırmaktan ve fikirler oluşturmaktan vazgeçtiğinizde, bilinciniz birkaç taslak evrene doğru uzanıveriyor. Siz mecbur etmediğiniz sürece, hiçbir şey belli bir şekilde olmak zorunda değildir."
Bu bana içinde yaşadığımız hayatın, kendi seçimlerimizle şekillenip kendi mana dünyamızla anlam kazandığı fikrini anımsattı. Olmasını mecbur tuttuğum, olmadığı zaman üzüldüğüm şeylerin ne kadar kaypak bir zeminde durduğunu da. Bilincimizin algılayabiliğimiz evreni kontrol edebildiğine anlık da olsa inanabilmek huzur ile huzursuzluk arasında bir pinpon karşılaşması yapıldığı izlenimi veriyor. Galibi olmayan, fakat değişik atraksiyonlarla haz veren sonsuz bir karşılaşma. Her iki tarafta da benliğin anlık yer değiştirmeleriyle oynanan, bulunduğun tarafa bağlı olarak hazdan hüzne gidip gelen bir acayip durum. Bir yaşantı ya da kaşıntı. Aslında hepsi birden, yani hiç biri.

Hiç yorum yok: